BEN APTALIN TEKİYİM

anime

Size bir zamanlar gerçek bir aptal olduğumu söylemiş miydim ? O zaman beni iyi dinleyin . Şu an emekli bir aptalla karşı karşıyasınız ve o aptalın ismide Ufuk . Kendimi neden bir aptal olarak tanımladığımı merak ediyorsunuz değil mi ? Çünkü kendi takıntılarım yüzünden bir kız uğruna aptal durumuna düşmek zorunda kaldım . Aptallığım yüzünden kendimi aslında aşık olmadığım bir insana aşık olduğumu inandırmaya çalışırken gerçekten aşık olduğum insanı es geçtim ve onun aşkını göremedim . Kafanız mı karıştı ? Ben en iyisi size her şeyi en başından anlatmaya başlayayım .
O zamanlar ben bir üniversitede işletme bölümü 4. sınıf öğrencisiydim ama onun bende takıntı haline gelmesi 3. sınıfın başlarında başlamıştı . Aslında başlangıçta her şey çok normaldi . Üç arkadaş paylaştığımız bir evimiz ,vasatın biraz üzerinde ders notlarım , müsriflik yapmama engel olacak seviyede aylık bir gelirim , birkaç samimi dostum ve birde samimi bir kız arkadaşım vardı . Yanlış anlamaları düzeltmek için söylüyorum , sadece kız arkadaşım sevgilim değil . Zaten Duygu ‘yu hiçbir zaman bir sevgili olarak kendime uygun bulmadım . O iyi bir arkadaştı ama iyi bir sevgili olamazdı . Bir erkeği çıldırtabilme konusunda kimsenin Duygu ‘ nun eline su dökemeyeceğine bahse girebilirim . Duygu o kadar güzeldir ki içinde zerre kadar bir kıskançlık tanesi olmayan bir erkek bile onun güzelliği karşısında azılı bir kıskanç olup çıkar . Ayrıca onda , bir kızda isteyebileceğim en son şey vardır . ZEKA . Siz hemcinslerime tavsiyem , sizin kadar zeki bir kızla karşılaşırsanız , her ihtimale karşın onu görmemiş veya bir işiniz varmış gibi yapıp hemen oradan büyük bir hızla toz olun . Zaten bu tir kızlara balıklama dalmak gibi bir salaklık yaparsanız avucunuzu yalarsınız . Onları güzel sözlerle veya romantik komplimanlarla kandırabileceğinizi ummayın , çünkü ben şahsen Duygu ‘ nun yanından sinir katsayıları tavana fırlamış olarak ayrılan bir çok erkeğe şahit oldum . Ya Duygu ‘ nun o inanılmaz müsrifliğine ne demeli . Her ay bir memur maaşının iki katı kadar para harcar . Şey … bu gereksiz bir itiraf ama aslında bir memurun ayda ne kadar kazandığı hakkında hiçbir fikrim yok . Yalnızca Duygu ‘ nun ne kadar çok para harcadığını anlatırken güzel bir benzetme yapmak istedim ve aklıma hiçbir şey gelmediği için memurları ortaya atmak zorunda kaldım . Neyse , bu üç unsur ve bir çok ayrıntı Duygu ‘ nun benim için uygun bir sevgili olamayacağını gösteriyordu . Bir dakika yaa ! Ben Duygu ‘ ya nereden geldim ki . Ben aslında size Ayşegül ‘ ü anlatacaktım .
Ayşegül . İşte ortalığın karışmasına neden olan kupa kızımızın ismi . O zaman için onun hakkında topladığım bir çok istihbarata rağmen kendisini tanıdığımı söylemem doğru olur mu bilemiyorum ? Sanki Ayşegül ‘ ü tanımak umurumda mıydı sanıyorsunuz ? Benimkine ister bir hastalık , ister bir takıntı , isterseniz de manyaklık deyin . Ne söylerseniz söyleyin pek de önemsemediğimi belirtmeden edemeyeceğim . Ben buna takıntı diyorum ve bu takıntıya da bir isim verdim . Kısa saçlı başbelası takıntısı . Bunu anlamayan arkadaşlar için bir açıklama yapayım . Nerede bir kısa saçlı kız göreyim ki , benim için kısa saç omuz hizasının biraz yukarısından başlar , kendimden geçerim . Tahmin edebileceğiniz gibi Ayşegül ‘ de kısa saçlıydı . Onu , simsiyah , küt ve garip bir benzetme olacak ama çok iyi ütülenmiş bir pantolon misali jilet gibi dümdüz saçlarıyla kantinin önünden geçerken gördüğüm ilk gün Duygu ‘ nun tokadıyla kendime gelmiştim . O gün bu kız benim olacak demiştim kendi kendime . Daha sonra Duygu , beni onunla tanıştırabileceğini söyledi . Ve tabiki vakit kaybetmeden istihbarat ajanlarımı Ayşegül hakkında bilgi toplamaları için harekete geçirdim . Haliyle en iyi ajanım Duygu ‘ydu ama Aytekin ve İskender ‘ in çabalarını belirtmeden geçersem ayıp olur .
Bu sıradan başlangıç gibi ele geçirdiğim ilk bilgilerde sıradandı . İsmi Ayşegül , İzmir ‘ den geliyor , iktisat 1 öğrencisi falan filan . Ama sonradan gelen bilgiler hiçte iç açıcı değildi . Yirmi altı yaşında olduğunu öğrendiğimizde Aytekin ve İskender ‘ le birlikte “Oha” demekten kendimizi alamadık . Benden üç yaş büyük olmasının ne sakıncası olabilirdi ki . Ne demişler “Akıl yaşta değil baştadır” veya “Aşkın gözü kördür” . Beni asıl düşündüren haberlerden biri , o ana kadar iki kişiyi reddetmesiydi ki bu iki kişiden birinin bizim sınıftan Sinan ‘ ın olması acımı biraz hafifletmişti .Sinan ‘ mı ? Üçüncü sınıfa kadar üniversitedeki en iyi dostlarımdan biriydi demem yeterlidir herhalde . Sıkı durun , şimdi haberlerin en kötüsünü söyleyeceğim . Ayşegül üniversitede hiçbir erkekle duygusal ilişki kuramazmış . Belki bazılarınız bu açıklamadan başka anlamlar çıkartabilir ama Aytekin , İskender ve benim birlikte vardığımız sonuca göre Ayşegül ‘ ün hiçbir kızla dikkat çekici bir yakınlığı yoktu . Bizde bu açıklamanın hazin bir aşk hikayesinin bir sonucu olduğu konusunda fikir birliğine vardık . Her şeye rağmen “Gönül ferman dinlemez” klişesinin bir istisnası olmaya hiçte niyetli değildim . Çünkü bu açıklamasını boşa çıkaracak beyaz atlı prensi , yani ben , henüz karşısına çıkmamıştı . Sonunda Duygu ‘nun yardımlarıyla Kupa Kızı ‘yla tanışma şerefine nail oldum . Daha sonra Ayşegül ‘ le girdiğim diyalogların hiçbirinde derine inemedim . Ne zaman konuyu aşk veya benzeri bir konuya getirsem , nasıl olduğunu anlamadan birde bakıyordum ki başka bir konu hakkında konuşuyorduk . Dediğim gibi zeki kızlardan uzak durmak gerekiyordu . Ayşegül ‘ le aramda geçen her diyalogdan sonra ne yazık ki beyaz atımın sırtında “Ben yalnız bir kovboyum” diye mırıldanarak geri dönmek zorunda kaldım . Ne diyebilirim ki ? Demek ki beyaz atlı prenslerden hoşlanmıyormuş .
Demokrasilerde çareler tükenir mi bilemem ama Duygu sağ olsun Ufuk 2 ta çareler tükenmiyordu . Bu seferde Ayşegül ‘ ün olduğu her yerde birden bire Ufuk ‘ ta ortaya çıkıyordu . Hani tesadüfen karşılaşmış gibi. “Aaa sende mi buradasın ?” “Tesadüfe bak” . “Bu tesadüflerin bir anlamı olmalı” gibi acemi çapkın repliklerini kızımız yemedi tabi . Bir süre sonraysa ajanlarım tüm yalvarmalarıma rağmen istifa dilekçelerini masamın üzerine fırlatıp görevi bıraktılar . Ne yapalım , istifa edenle intihar edene karışılmazmış . Bizde kendi işimizi kendimiz hallederiz . Ama asıl sinirimi bozan Duygu ‘ nun bana “Sen aptalın tekisin” demesiydi . Aptal mı ? Sen aşktan ne anlarsın ki kızım , sen git sabah akşam para harca . Aptalın tekiymişmişim . Duygu ‘ nun moralimi bozarak beni bu işten vazgeçirmeye çalışması , kendisinin henüz “Yıkılmadım ayaktayım” şarkısını dinlememiş olduğu anlamına geliyordu . Aslına bakarsanız bu işten bende yavaş yavaş sıkılmaya başlamıştım ama yenilmek sözcüğünü sözlüğüme eklemeyi de pek hazmedemiyordum . İstanbul ‘ u nasıl fethedebileceğini düşünen Fatih Sultan Mehmet gibi kara kara düşündüğüm bir sırada başımın üstünde bir ampul yanıvermişti . Gemileri karadan yürütmek kadar etkili bir plan mıydı bilemem ama bu benim son kozum olacaktı . Ve bunun için kendime yeni bir ajan bulmak zorunda kalmıştım . Sağ olsun ev arkadaşlarımdan biri olan Muhammet imdadıma yetişti ve yine sağ olsun nasıl yaptıysa Ayşegül ‘ ün telefon numarasını ele geçirerek benim emektar telefonumun hafızasında yer almasını sağladı . Birde bu yeni planım için iğrenç bir numarası olan yeni bir hat zorunda kaldım ya neyse . Bu seferde benim hiç kimse tarafında bilinmeyen yeni hattımla bir ay boyunca Ayşegül ‘ e romantik , daha doğrusu benim hiçte hoşuma gitmeyen arabesk aşk mesajları yolladım . Hani romantik bir gizli hayran kalbini çelebilir diye . Kabul ediyorum çok aptalca bir plandı ve sanırım Duygu benim için söylediklerinde haklıydı . Zaten o sıralarda Duygu ‘yla aramız biraz soğumuştu ve uzun zamandır da pek görüştüğümüz söylenemezdi .
Ve sonunda kendimi her türlü tepkiye hazır bir şekilde , hislerimi açık açık Ayşegül ‘ e anlatırken buldum . Her türlü tepkiye hazır mı dedim ben ? öyleyse sözümü geri alıyorum . Aytekin ‘ le beraber hazırladığım o muhteşem konuşmamı sessizce dinleyen Ayşegül ‘ ün ilk söylediği şey “Kolay kolay pes etmiyorsun değil mi” oldu. Bende sırıtarak ona “Doğru” diye karşılık verdim . Bana bu işin olamayacağını söyleyip boynundaki kolyenin ucundaki yüzüğü gösterdiğinde hiçbir şey anlamadım . O da bunu fark etmiş olacak ki “Ben evliyim” cümlesini acımasızca beynimin içine şırınga etti . O an kendimi , ,işlek bir caddede arabalar arasında kalmış bir manda yavrusu gibi hissettim . Bana “Kısa saç takıntından kurtulmalısın” dediğindeyse kendimi arabalar arasında kalmış bir manda yavrusu gibi değil de arabalar arasında kalan ve aslında bir bukalemun olduğunu anlayan manda yavrusu gibi hissettim. Bana en son “Bir gülün peşinden koşarken önündeki kır çiçeklerini eziyorsun” dedi . O bu klasik sözden nefret ettiğimi söyleyemedim tabi .
Ayşegül ‘ yanımdan uzaklaşırken ben hala şaşkın bir şekilde olduğum yerde çivilenmiş gibi duruyordum ve daha ne kadar o şekilde öylece durduğumu hatırlamıyorum . Ondan sonraki bir hafta boyunca geçirdiğim şok yüzünden girdiğim koma sonucu evden çıkamadım . Evliydi ve bunu niye gizleme ihtiyacı duyuyordu ? Benim kısa saç takıntımı nerden biliyordu ve en son söylediğiyle ne demek istemişti . Evden çıkmadığım o hafta boyunca bu sorunlarla uğraşırken birde üstüne tanımadığım bir numaradan aşk mesajları alıp durdum . Ve sonunda dışarı çıkıp tekrar normal hayatın içine kendimi bırakmaya karar verdim . Bir parka gidip koskoca parkta bulabildiğim tek boş banka oturduktan sonra Duygu ‘ yu aradım ve olanları ona da anlattım . Benim kadar olamaz ama haliyle o da şaşırdı . En son bana gizli hayranımı sorduğundaysa bunu hiç düşünmediğimi fark ettim . Kendimi Ayşegül ‘ le ilgili sorularla öylesine meşgul etmiştim ki başka bir şey düşünememiştim . Ne yani ! Benim şimdi gizli bir hayranım mı vardı ? Ben aynen bunları düşünürken gizli hayranımdan yeni bir mesaj aldım . Mesajdaysa şunlar yazılıydı , “Sen aptalın tekisin” O an elimdeki telefona aptal aptal bakarken kendimi yine o şaşkın bukalemun gibi hissettim . Bu kadar şokun benim için çok fazla olduğunu düşündüğüm sırada birini arkamdan kulağıma doğru eğilip “Sen aptalın tekisin” demesiyle kendime geldim . Arkamı döndüğümdeyse kimi gördüm dersiniz ? Kısacık saçlarıyla Duygu bana gülüyordu .
Şimdi otuz sekiz yaşındayım . Okulu bitirdikten üç yıl sonra Duygu ‘ yla evlendik . Sonra başka derdimiz yokmuş gibi ikide çocuk yaptık . Duygu ikinci çocuktan sonra biraz kilo aldı ama güzelliğinde hiçbir şey kaybetmedi . Bu güne kadar evliliğimiz mükemmel sürdü . Onun çok iyi bir eş olmasına rağmen hala iddia ediyorum Duygu benim için uygun bir sevgili değil . Evlenene kadar ne çektiğimi bir ben bilirim birde Allah . Ama ne demişler “Aşk kalbe girince akıl baştan firar edermiş” İşte benim hikayem bu kadardı .Birazdan da Duygu ‘ yla misafirliğe gideceğiz . Tabi Duygu hanım hazırlanabilirse. Bilin bakalım kime gidiyoruz . Bilemeyeceğinizi bende biliyorum ama böyle durumlarda hep bu soru sorulmaz mı ? Bende sorayım dedim . Tamam tamam söylüyorum . Kupa kızına yani Ayşegül ‘ lere gidiyoruz. Size son bir şok yaşatayım mı ? Meğer Ayşegül , Duygu ‘ nun teyzesiymiş .

2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder