Paylaşımlarımdan oluşan bir oyuncakçı dükkanı ve tezgahın arkasındaki oyuncakçı adam . Oyuncak eğlencelidir :)
MEDENİ
NE FARKEDER
Kaldır kafanı bak bir dünyaya
Akan bir damla kan olduktan sonra
Bir insan , bin insan ne farkeder
Bir mezar daha kazılıyorsa eğer
Parmak tetiği çektikten sonra
Müslüman , Hristiyan ne farkeder
Bu günü yaşıyorsan doyasıya
Yarınları takviminden çıkardıktan sonra
Kardeş kardeşi öldürmüş ne farkeder
Acı çeken senin kalbini acıtmıyorsa eğer
Namludan çıkan mermiye gözünü kapadıktan sonra
Ha sen ateş etmişsin , ha ateş edeni izlemişsin ne farkeder
YOL
Yüklendim senin sevdanı sırtıma
Yürüyorum sonu mutluluğa giden yolda
Yollar dolambaçlı
Yollar uzun olsada
Sen varsın ya bu yolda
Ayaklarım daha sağlam basar yere
Derin bir nefes alır
Devam ederim bıkmadan usanmadan
Bazen karanlık çöker
Yakarım içimden bir ışık
Yolumu öyle aydınlatırım
Bazen bir yağmur yağar
Islanırım , hastalanırım
Bazen güneş yakar
Süzülür ruhumdan ter damlaları
Ama durmak yok
Belki yolumu kaybederim
Belki yorulurum
Ama bırakmam bu sevdayı
Dinlenirim onunla beraber
Taşırım yine yolun sonuna
(Eskilerden)
2010 türkiye japon yılı etkinlikleri , Japon kızdan oryantal dans
2010 Yılında Türkiye'de Japon yılı kutlanmıştı . Katıldığım bu aktivitiler içinde yer alan , japon bir kızın yaptığı oryantal gösterisi
Annelerin Annesi
Başını okşadı ağabeyinin, günün ışımasını beklerken. Artık
ağlamıyordu, ağlamak istemiyordu. “Hasan
“ dedi ağabeyine. “ Hasan boş yere ölmedin sen, biliyorum kurtulacak bu
memleket. Zaten haberleri gelir yakında, hem biz savaşı kazanınca köyün
meydanında şenlikler olur demi, O zaman Allah izin verirse kocamda, Ahmet’imde
dönmüş olur “ Kundaktaki bebeğine baktı sonra. “Şu bebe var ya şu bebe, hatta
bu memleketteki tüm bebeler büyüdüklerinde sizi anlatacak hep, bu vatanı
kurtaranları anlatacak” . Sonra pencerenin dışına dikti gözlerini. Sabah ezanı
okunur birazdan diye geçirdi aklından ve birden minarelerden sesler yükselmeye
başladı. Ama ezan değildi bu ses. “Moskof Aziziye girdi” “Moskof Erzurum’a
girdi” diye yükseliyordu sesler.
Hemen bebeğinin yanına geldi 19 yaşındaki Nene. Emzirmeye
başladı daha sonra Çanakkale’de şehit olacak bu çocuğu. “Hadi yavrum, hadi
çabuk doyur karnını” Bir yandan bebeğini emzirirken bir yandan da dışarıda
toplanan halkın bağrışmalarındaydı aklı. Herkes meydanda toplanmaya gidiyordu.
Bıraktı bebeğini yavaşça beşiğine. “Seni bana Allah emanet etmişti, ben de
şimdi seni O’na emanet ediyorum” dedikten sonra kardeşinin yanına geçip onu
alnında öptü. “Seni öldüreni öldüreceğim” diye yemin etti. Bir eline kardeşinin
silahını, diğerine de masadaki satırı alıp dışarı fırladı. Aziziye Tabyaları’na
gitmek için hazırlanan halkın arasına karıştı. Etrafına bakındı, kadını,
erkeği, genci, yaşlısı herkes bir aradaydı. Kim ne bulduysa eline almıştı.
Bıçak, balta, sopa, kazma, kürek, hiçbir şey bulamayan taş almıştı eline.
Sel olup akmaya başladı tüm Erzurum. Akın akın tabyalara
doğru koşuyorlardı, ölüme koşuyorlardı, vatanı kurtarmaya doğru koşuyorlardı.
Tabyaların menziline girdiklerinde Rus komutan emir verdi. “Ateş serbest” Yaylım ateşiyle beraber kulakları sağır eden
silah sesleri duyulmaya başlandı. Ön saflarda koşanlar vurulup birer düşüyordu
ama kimse duraksamıyordu bile, ölenlere, yaralananlara aldırmadan tabyalara
doğru koşmaya devam ettiler.
Vurulan omzundan akan kanlara aldırmadan koşmaya devam etti
Nene. Önüne çıkan ilk Rus’u devirdi
satırıyla. Devam ettikçe önüne çıkana acımıyordu. Artık satırı durmuyor bir
inip bir kalkıyordu. Biraz önce ateş
eden Rus askerleri şimdi “Osman teslim” diyordu. Nene satırını her savuruşunda
kollarında ölen kardeşini düşünüyordu, cephedeki kocasını, evde bıraktığı
yavrusunu düşünüyordu. Duymuyordu bile “Osman teslim” diyen Rus askerini.
Erzurum halkı ve bir avuç Türk askeriyle beraber tabyalara
girdi Nene. Bundan sonra Rus’lar Erzurum’dan çıkarılıncaya kadar cephane
taşıyarak, hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak elinden ne
geliyorsa yaparak çalıştı Nene. Nene
Hatun’un verdiği bu mücadele daha sonrada devam etti, evlatlarından üçünün
1.Dünya savaşında şehit vermenin acısına katlandı bu topraklar için.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kore zaferinden sonra Erzurum’a gelen NATO Başkomutanı
General Ridgway, Nene Hâtun’u ziyareti esnasında şu sözleri dile getirir:
“Birçok milletler, kahramanlarını sadece kahramanlık sanatı olan ordularının
içinde ararlar ve ancak böylelikle bulurlar. Türklerde ise hakikî kahramanlar,
akla gelmeyen mütevazı köşelerin iddiasız sakinleridir. Çünkü onlar kahramanlık
iddiasında da değillerdir. Buna ihtiyaçları da yoktur. Çünkü kahraman olarak
yaratılmışlardır. Nene Hâtun’un elini bu hisle öpüyor ve onu tanımış olmaktan
iftihar ediyorum.”
8 Mayıs 1955’te “Yılın Annesi” seçilmiş ve kısa bir süre sonra 22 Mayıs 1955’te, 98 yaşındayken zatürre
hastalığından dolayı aramızdan ayrılmış ve
Aziziye Tabyası'na defnedilmiştir
(Tabya :Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla
güçlendirilen askeri yapıdır )
(Nene ismi yaşlılık anlamındaki nene değildir)
AH ŞU BAYANLAR - 1 :) (YENİDEN)
O zamanlar ismi gereksiz bir kızla ilişkim var . O kızın hoşlanmadığı bir kız arkadaşla Kadıköy’e kurs bakmaya gitmiştik . (Kızın ismi Sinem olsun) Yolda Sinem’e dedim ki . “İnşallah kız arkadaşım aramaz , şimdi iki saat ona açıklama yapmak zorunda kalırım . O günü kazasız belasız bitirdik . Bir süre sonrada o kızla ilişkimi bitirdim . Aradan aylar geçti . Birkaç arkadaşla o günün mevzusu geçiyor aramızda . Sinem’in o olayı anlatışı aynen şöyle
“Eser’le kurs bakmaya gitmiştik . Eser bana kız arkadaşım ararsa sakın ses çıkarma , seni sevmiyor , şimdi kavga çıkarır dedi . Sonra Eser’in kız arkadaşı aradı . Aşkım ben yalnızım , Kadıköy’e gidiyorum dedi ”
E ama yuh be Sinem !!
Bu seferki olayımızın kahramanın adı Ayşe olsun . Ayşe’yle bir gün tartıştık . Ben küstüm , konuşmuyorum kendisiyle . Yaklaşık iki hafta onunla doğru düzgün muhabbet etmedim , konuşmak zorunda kalırsam da yüzüne bakmadan konuştum ama o küstüğümü anlamamış . Bir arkadaşa soruyor “Eser’in neyi var ?” diye . Arkadaş “o sana küs ama sen onun küs olduğunu nasıl anlamadın , adam senin yüzüne bile bakmıyor ” deyince darıldığımı anlıyor . Yani iki hafta kendi kendime gelin güvey olmuşum .
Bir bayan arkadaş zımba makinesi acaba elimi de zımbalayabilir mi diye düşünüp olayı teoriden pratiğe taşımıştı . Sanırım parmağına geçmiş zımba telinin acısını hissettiğinde teorisinin doğruluğunu kanıtlamış oldu .
“Hanımefendi siz nereyi aramıştınız “
“ Orası karakol değimi ?”
“Burası şirket hanımefendi “
“Aaa öylemi , pardon”
Allahtan o arkadaşı tanımadı güvenlik , yoksa iyice rezil olacaktı
Şimdi bayan arkadaşlardan biri hayatında bir kelimeyi hiç kullanmadığını söylüyor . O kelimede bir küfür . Merak ettim ne olduğunu , soruyorum söylemiyor . Etraftakilere soruyorum onlarda bana tarif ediyorlar .Hani E-5 te olurlar , şunu yaparlar , bunu yaparlar . Bende boş bulundum , Ha dedim O…. mu ?
“Aaaaa ne kadar terbiyesizsin”
Arkadaş siz ima ederken , tarif ederken terbiyesiz olmuyorsunuz da , ben sadece adını söylediğim içinmi terbiyesiz oluyorum
Çalıştığım şirketlerden birinde bir kaç gün akşam mesai bitimlerinde bir bayan arkadaşın çantasını servise kadar taşımıştım . Departmandaki ablalarım , kardeşlerim havalara girdiler bizim çantamızı niye taşımıyorsun diye . Bende susmaları için her akşam birinin çantasını taşıdım . Çantalar bittikten sonra da tövbe ettim , bir daha ortamda birden fazla kız varsa kesinlikle kişiye özel muamele yapmayacağım .
ANNEM
Donuyorum bu buz gibi yerde
Canım acıyor annem , acıtıyorlar onu
Canımı tut
O sert yumruklardan koru
Annem bana insan olmayı öğretmiştin ya hani
Insanların benim gibi olmadığını niye öğretmedin
Korkuyorum
Uyuyamıyorum annem benimle yatarmısın
Karanlığa alışalı çok oldu
Ama aydınlıktaki gölgeler korkutuyor beni
Annem özledim seni
Karşılıksız sevgiyi
Karşılıksız sevgini özledim annem
Annem yoruldum artık
Nefes almak işkence oldu bana
Nefes almaktan yoruldum
Artık boşveremiyorum hiç birşeyi
Kaçamıyorum gerçeklerinden hayatın
Üzerime yığıldı bütün gerçekler
Kımıldayamıyorum annem,
Annem geceler niye bu kadar kara
İnsanlar neden bu kadar acımasız
Yaşamak neden bu kadar zor
2000
2000
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)