OYUNCAK HİKAYESİ

OYUNCAK , fantasy world , surreal



















Oyuncak mağazaları gibidir hayallerimiz
Birileri elimizden tutup götürsün diye bekleriz hep
Ucuz oyuncak olsa da bazen verilenler
Armağan oyuncak oldu mu coşarız ölesiye
Top havuza dalan çocuklar gibi
Kendi maceralarımızı yaşarız gizlice

Bir oyuncak hikâyesi yazmak isteriz her zaman
Bazen içinde oyuncak arabalar sürdüğümüz
Bazen de kurşun askerleri savaştırdığımız
Uykumuz geldiğinde geceleri
Bir pelüş oyuncak olsun isteriz yastığımız
Güneşi beklerken gecenin yatağında

Bir oyuncak dünyası sanki hayallerimiz
Bir kızın elindeki oyuncak bebek kadar sevimli
Bir erkek çocuğun tabancası kadar masum
Pamuk helvalar kadar yumuşak
Yediğimiz şekerlemeler kadar tatlı
Cennetten bir köşe olur bize hayallerimiz



BÜYÜDÜM

OYUNCAK , fantasy world , surreal

HAYATINDA NEYİ BÖYLE SAVUNABİLDİN ?

fahrettin pasa , yemen , yemen savunmasi , osmanli

Çanakkale savaşını askerin yemek listesine kadar çoğumuz biliriz. Bu şanlı destani gözlerimiz dolarak dinleriz. Bu savaştan biz galip çıktığımız için çekinmeden anlatırlar ama  peki ya Sarıkamış  hakkında ne biliriz,  peki ya Yemen. Çanakkale’den bile kotu şartlarda savaşan bu vatan evlatlarını neden kimse anlatmaz. Çünkü bunlar kaybedilmiş,  tarihimizde bir leke olarak görülen savaşlardır.
1. Dünya savaşı artık sona ermiş ve Osmanlı İmparatorluğu bu savaştan yıkımla ayrılmıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması gereği tüm Osmanlı birlikleri bir bir düşman kuvvetlerine teslim olurken hala bu duruma direnmeye çalışan bir birliğimiz vardır. İngilizlerin teslim olun çağrılarına, padişahın savaş bitti artık şehri tahliye edin emrine, düşman kuşatmasına karşı koyan Fahrettin Paşa ve askerleri Medine’de peygamber efendimizin mezarını korumaktaydılar. Yemene giden niye dönmedi sanıyorsunuz
Bu direniş öyle bir direniştir ki, tarihte eşine emsaline az rastlanır. İki buçuk sene boyunca Medine savunulmuş, İngiliz ve Arap kuşatmasına, firarlara, isyanlara, hastalıklara, açılığa, sıcağa direnilmiştir. En çokta açlık, ah o açlık ne zulmetmiştir o askerlere. Hurmadan başka yiyecekleri yoktur. Öyle ki Fahrettin Paşa en sonunda askere çekirge yemelerini söylemiş hatta onlara çekirgeyle yapabilecekleri yemek tarifleri bile vermiştir.
Fahrettin Paşa aklından çok geçirmiştir teslim olmayı ama kalbine söz geçiremez, yapamaz bir türlü. Hatta bir keresinde kesin kararını verir ve vedalaşmak için peygamberin mezarına gider. Ama mezarın başında yüreği el vermez vaz geçer kararından ve direnmeye devam eder.  Hükümet haber gönderir teslim ol diye ben bunu yapamam başka bir kumandan gönderin der, yeni kumandan gelir ama ona da izin vermez. Halifenin emri olmadan çıkmam der, padişah emir verir ama düşman baskısındaki padişahın emrini dinlemem der. Bu direniş yüzünden hükümet düşer, başka bir hükümet gelir yine olmaz. İngilizler savaşı tekrar başlatmakla tehdit ederler yine olmaz. Gerekirse peygamberimizin kabrini havaya uçururum ama buraya İngilizleri sokmam der. Askerini peygamberimizin kabrinin başında toplar, gözyaşlarıyla “ya Resulullah ben seni bırakamam” diye haykırır ama
Ama bir gün kendisini yerine atanan kumandan ve yanındakiler Fahrettin Paşa’nın yanına gelirler. Hal hatır sormaya geldiklerini zanneden Fahrettin Paşa’nın gözüne kül attıktan sonra üzerine atılırlar ve onu bağlayarak İngilizlere teslim ederler. Ve sonrasında Türk askerleri Medinelilerin gözyaşlarıyla terk ederler şehri. Öyle ki onlara karşı savaşan asi Araplardan bile gözyaşlarını tutamayanlar olmuştur.

Fahrettin Paşa, öyle bir savunmuştu ki Medine’yi, eşi benzeri yoktur bu savunmanın. Sahi ben, sahi sen bu yazıyı okuyan kişi, hayatında neyi böylesine savunabildin?





YUREĞIMIN TEMIZ YARISI




istanbul , turkey, kiz kulesi













Geri döndüğüm gün
Sahile ineceğim tek başıma
Bağıracağım dalgalara karşı
“Ben geldim ulan , ben geldim Marmara,
Ben geldim nazlı İstanbul,
Geri ver şimdi sende bıraktığım
Yüreğimin bozulmamış öbür yarısını”
Sonra alıp yüreğimin diğer yarısını
Kirli olanı atacağım balıklara
Koşacağım sevdiklerime
Onlara yüreğimin temiz yarısıyla sarılacağım
Geri döndüğüm ilk gün
Ben yine kendim olacağım

(Üniversite yılları)

ANNEMLE DİYALOGLARIM -1 (EVLENMEDEN ÖNCE)

mother, mother child , anne



Çöpte dergilerimi görüp soluğu hemen annemin yanında alıyorum.
_ Anne dergilerim nerde ya , gördün mü bir yerlerde ?
_ Yok görmedim dolabındadır
_ Çöptekiler ne o zaman ?
_ E , kem küm , yanlışlıkla atmışımdır

*************************************************************

Bir ayrılığın ilk günleri . Ben işteyken aklıma haspamın evde , masamın üstünde duran resmi gelir . Bir önceki akşam onu göremediğimi hatırlayıp annemi ararım
_ Anne , o …..’nun resmini naptın ?
_ Görünce moralin bozulmasın diye kaldırdım ben onu , niye soruyosun ki ?
_ Nereye kaldırdın anne ?
_ Olum napcan şimdi resmi , işte değimlisin sen ?
_ Anne sen söylesene nereye koyduğunu , akşam gelince layık olduğu yere koyucam ben onu
_ Neresiymiş orası
_ Tuvalete atıp , üstüne de sifonu çekicem
_ Hahahahhahaah

*************************************************************

Daha mart ayındayız ama annem , anneler günü hediyesini öne çekmeye çalışıyor
_ Oğlum senden bir şey istesem alırmısın , anneler günü hediyesi olur
_ Anne daha mart ayındayız
_ Olsun sen şimdiden al
_ Ne kadarki istediğin şey ?
_ 80 TL
_ Bakarız anne
_ Bakarız , yaparız , ederiz deyip duruyosun ama bir şey yaptığında yok
_ Hem istediğin şey ne ki ?
_ Ne olduğunu boş ver , sen ver 80 TL’yi ben alırım
_ Anne söylesene ne olduğunu ?
_ Çanta
_ Ya onbin tane çanta var evde ya
_ Ya zaten bir kerede istediğim bir şeyi yapsan şaşarım
_ İyi tamam ya bakarız

*************************************************************

Annem bana kız bulma derdinde . Ne zaman hayatımda biri olmasa başlar bana birilerini önermeye
_ Oğlum teyzenlerin bir tanıdığı varmış .
_ Eeeeee
_ Hani baş göz etsek sizi
_ Offf ya
_ Bi baksana Facebook’tan kıza
Ben annemi başımdan savmaya çalışıyorum ama annemde çareler tükenmez
_ Ben göremem anne kızı , profili açık değildir
_ Kardeşininkinden girsene , onda varmış
_ Allahım yarabbim ya , kardeşimin şifresini bilmiyorum ben
_ Arada öğrensene neymiş ?
Annenin ısrarları kesilsin diye kardeş aranır , şifre alınır ve kıza bakılır. Annem fikrimi sorar
_ Nasıl beğendin mi kızı ?
_ Banane güzelliğinden ya , huyu güzel olsun
_ Beğenmedin o zaman
_ Annen dinlemiyonmu beni , kimsenin güzelliği umrumda değil artık
_ Eee ne diyorsun ?
Ben kızın resmine daha dikkatli bakıp  hemen bahaneler üretiyorum. Kaşı , gözü , burnu üzerine bir şey diyemeyeceğim için daha yaratıcı bir şey bulmam lazım . Zamanında kız arkadaşım izlediği için , acaba bu kız ne izliyor diye 3 Bölüm Aşkı memnu izlemişliğim var . Durumu oraya bağlıyorum hemen
_ Anne çok fesat bir kız bu
_ Oğlum nerden anladın resimden , senden korkulur valla
Resme daha dikkatli bakıyorum , gerçektende öyle gözüküyor gözüme
_ Anne baksana şuna ya , Bihter gibi bakıyor bu . Ben Bihter hakkımı kullandım zaten , olmaz

*************************************************************

Yakın bir gelecekte kuzenimin memlekette düğünü olacak , konu geliyor yine kız meselesine
_ Oğlum kuzenin Eser kesin gelsin düğüne dedi . Birini gösterecekmiş sana
Ben seviniyorum , nasılsa gidemeyeceğim iş yüzünden diye . Yine durumu bağlıyorum
_ İyi gidince bakarız
_ Facebook’tan da bi baksana
_ Anne kim öğretti bu Facebook’u sana ya . Hep kardeşimin başının altından çıkıyo dimi bunlar
_ Ah ben şu internete bi kullanmayı bilsem var ya
_ Allaha şükür bilmiyorsun , sen kız istemeyi de Facebook’tan yapardın

*************************************************************

_ Oğlum teyzen dedi ki Eser’in Facebook’ta eşofmanlı resmi varmış
_ Anne başlıcam Facebook’a , varsa var nolmuş yani
_ Güzel resimlerini koysana oğlum , sil kötü resimlerini
_ Oldu anne , başka ne yapayım , Farmvill’de oynayayım mı ? Hiçbir şeyi silmem ben . Allah Allah ya !
_ Ya oğlum çocuk gibi resimler koymuşsun , sil şunları evlenince istediğini koyarsın
_ YUH !

*************************************************************

Eve gelirim . Bilgisayarımı açarım . Ama hoparlörün fişinin takılı olmadığını görüp onu takmaya çalışırken yanlışlıkla bilgisayarı kapatırım . Bir önceki gün bilgisayarı düzgün kapamadığım için Windows’u çökerttiğimden ben söylenmeye başlarım kendi kendime. Annem gelir odaya
_ Noldu yine ?
_ Ya kim çıkardı bu hoparlörün fişini ?
_ Elektrik süpürgesinin fişini takmak için ben çıkardım
_ Çıkardın da niye takmıyosun işin bitince ?
_ Aceleyle yaptım , unutmuşum
_ İyide burada boşta 2 tane priz var , onlara niye takmıyosun ya ?

*************************************************************

Eve gelirim . Bilgisayarın başına geçerim  ve annem yanıma gelir .
_ Oğlum bi yanımıza gelde yüzünü görelim
_ İşim var anne , bi dur ya
_ Eve geliyosun ya bilgisayarın başındasın yada saatlerce kızla konuşuyosun . Birazda bizimle sohbet etsene
_ Eee , kem küm . Bakarız anne

ÇİN İŞİ, JAPON İŞİ


made in chna


          Artık Çinlilerin ne zaman bir insanın taklidini üretecekler diye sabırsızlıkla bekliyorum. 
Taklidini, kopyasını yapmadıkları bir şey kalmadı çünkü. Sayelerinde artık Hereke Halısı da bu ülkeye 
ait değil.

         Çinliler ülkelerinde Hereke adında bir bölge oluşturdular ve bu yolla Hereke Halısı’nın 
patentini aldılar Sonuç olarak bu halı uzun zamandır resmen  “Made in China” ibaresini taşyor.  
Hereke Çin malı oldu ama bizde toplum olarak değerlerimize sahip çıkamayıp büyükbaş olmaya devam ettiğimiz için Türk malının önde gideni olduk sanırım




HZ. HIZIR BİR ZAMAN YOLCUSU MU?


hizir zaman, zaman yoluculuğu,



Tarihin her döneminde benzer hikayeler duyulmuştur. Bir insan zorda kalır ve tanımadığı birisi ona yardımcı olur ve o kişi bir daha görülmez. Tüm dinlerin hikayelerinde görürsünüz Hz. Hızır’ı. Özelliklede savaş hikayelerinde çokça karşılarız, savaşın gidişatını değiştiren ve kim oluğu bilinmeyen bir insan hakkında bir çok efsane duymuşuzdur. Yada daha masumane hikayelerde karşımıza çıkar. Kimi bir deprem göçüğü altındayken kendisine birinin su verdiğini anlatır kimi de bir kazadan nasıl mistik bir şekilde kurtulduğunu. Benim bile benzer bir hikayem vardır.         

Üniversitede 4. senemin sonunda bir dersim kaldığı için tek ders sınavına girmek zorundaydım. Üniversitem şehir dışındaydı ve işsiz bir genç olarak,  yol parası, konaklama falan derken yaptığım harcamaların bir bölümünü kısmam gerekliydi. Şehir dışına çıkacağım için telefonuma da kontör yüklemeliydim ama yaptığım hesaplarda kontör için param kalmıyordu. Kara kara düşünmeye başlamıştım. Ya başka bir şey den kısıp kontör alacaktım yada kontörsüz idare edecektim. Ben bir türlü ne yapacağıma karar veremezken birden bire telefonuma bir mesaj geldi Mesaja baktığımda hattıma yüz kontör yüklendiği yazıyordu. Ben tabi “ne oluyoruz”, “bu ne ya” diye şoka girmiştim. Birkaç dakika sonra birisi aradı beni ve babasına kontör gönderirken yanlışlıkla bana gönderdiğini ve bir şekilde babasına o kontörü geri yüklememi rica etti. Bende öğrenci olduğumu, maddi olarak sıkışık olduğunu anlattım ona. Aynı ay içinde mesajla kontör transferinin limiti 50 kontör olduğu için bana,  50 kontörü göndermemi gerisini de bana bıraktığını söyledi. Bende onun dediği gibi yaptım ve bu problem çözülmüş oldu.

Belki Hızır’dı, belki güzel bir tesadüftü, belki de evrene bir mesaj göndermiştim ve bana geri dönüşü böyle olmuştu. Ama ben Hızır olarak düşünmeyi tercih ediyorum. Çünkü böylesine imkansız bir şeyin tesadüflere dayanarak gerçekleşmiş olması beni ikna etmiyor.


Peki, Hızır kimlere ve neden yardım ediyor. Hikayelere inanacak olursak neden savaşlara müdahale ediyor, neden bazı insanların zorda kalmasına izin vermiyor. Yoksa tarihin belli bir akış üzerinde mi gitmesi lazım. Bazı olaylara müdahale etmesi açıklanabilir ama kişilere neden müdahale ediyor, üstelik din, dil, ırk gözetmeksizin. Bu insanlar tarihin akışında belli şeylerimi tetikleyeceklerdi veya bir kelebek etkisi mi başlatacaklardı? Hz. Hızır zamanda dolaşarak, zamanı mı düzenliyor yoksa sadece ölümsüz bir insan olarak karşılaştığı durum ve kişilere yardımcımı oluyor? Karar sizin!

NE KADIN AMA


osmanli , kara fatma , fatma



         I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi'nde savaştı .  Kurtuluş Savaşı’nda batı cephesinde silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu . İzmir’in ve Bursa’nın Yunan işgalinden kurtuluşu için savaştı. Yunan birliğine esir düştü ve kaçmayı başardı . Onbaşı olduğu dönem birliğiyle cephe gerisine saldırı düzenledi ve 25 yunan askerini esir alarak geri döndü. Birliği ile I., II. İnönü Muharebesi, Sakarya Meydan Muharebesi ve Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde çarpıştı. Çatışmalarda defalarca yaralandı , esir düştüğünde günlerce işkence gördü .  Sonunda onbaşı olarak girdiği ordudan üstteğmen olarak emekli oldu ve emekli maaşını Kızılay’a bağışladı .

       Sanki bir film senaryosu gibi değil mi ? Belki bu anlattıklarımı bir film olarak izleseydik ne kadar da abartmışlar diye düşünecektik . Üstelik bunları yapan bir erkek bile değil . Bunları yapan Fatma Seher Erden . Nam-ı diğer Kara Fatma . Bilmediğimiz tarihimizin parçalarından biri , kahraman Anadolu kadınlarından biri sadece. Eşini Sarıkamış’a şehit verdi , kardeşi ve oğluyla beraber savaştığı zamanlar oldu , aklını yitiren kızının  evladını sahiplendi . Tüm bu acılara benim için katlandı , senin için , bizim için katlandı . Onun yaşadığı acıları bizde yaşamayalım diye katlandı.

      Kara Fatma , bu ülkenin unutulan kahramanlarından biri . Sağolsunlar , ruhları şad olsun o Kara Fatma’ların , Nene Hatun’ların , Şerife Bacı’ların . Bizi bu kadar düşündükleri için mekanları cennet olsun .

MELEKLER ŞEHRİ

angle , angle man , castiel










Melekler şehrinden geldim sana
Önceleri hep izledim seni
Sen benden habersizdin ama
Gözlerin bir meleğe bakıyordu bilmeden
Her an yanındaydım senin
Kanatlarımın altındaydın hiç bilmeden


Melekler şehrinden geldim sana
Sana amansızca aşık olup
İnsan olmaya karar verdim
Neyle savaştığını bile bilmeyen insanlara
Bu melek aklımla sığındım
Kanatlarımı Tanrının huzuruna bırakıp
Ayaklarımla yürüdüm acemice sana

Melekler şehrinden geldim sana
Sana dokunmayı merak edip
Seni hissetmeye geldim
Ölümsüz bir melekken
Seninle ölmeye karar verdim
Seni seviyorum dediğimde
Nefesimi hissedebilmen için geldim


Melekler şehrinden geldim sana
Senin öleceğini bilmeden
Beni tanımış olan bir meleğin
Seni götüreceğini bilmeden
Seni insanca sevmeye geldim
Tanrının seni alacağını söyleselerdi bile
Yine  insan olurdum hiç düşünmeden

KARŞILIKSIZ AŞK :)

NERESİ

turkey , turkiye , turkiye haritasi









İstanbul mu güzel yoksa sen mi
Hadi soralım gel Bursa’ya
İzmir’in ışıklarımı yoksa senin gözlerin mi
Anlatsın bize Edirne
Trabzon’un rüzgârlarımı yoksa saçların mı
Erzurum’un karına soralım
Rize’nin çayına, Antalya’nın sıcağına
Sivas’ın türkülerine , Ağrı’nın dağına soralım
Anadolu’nun en güzel yeri neresi diye
Senin kalbinden daha güzelini söyleyebilirler mi


LUNAPARK ÇOCUKLARI

silent hill , hell









Aynı lunaparkın çocuklarıydık hepimiz
Büyükler ateşe verdiğinden beri oyuncaklarımızı
Zebanileri olduk artık bu cehennemin






OYUNCAKÇI (Tekrar)

oyuncakci , toy , oyuncak


Bir oyuncakçıyım ben .
Hayatı istediler benden . Parçalar verdim onlara , yerleri belli olmayan , düzensiz , karmakarışık . Tek başına çok az şey ifade eden bu parçalar birleştikçe anlam kazanacaktı . Hayat birleştirdikleri parçalar kadar anlamlı olacaktı .Yap boz oldu istedikleri . Yapbozu tamamlayabilen kaç kişi oldu bilmiyorum ama bildiğim , herkes bileştirebildiği kadarını birleştirdi . Birleştiremedikleri parçaları bir köşeye saklayıverdiler
Dostluk istediler benden . Biraz hoşgörü aldım , biraz fedakarlık., birazda dayanışma . İçine birkaç tanede tahtadan  kazık atıverdim . Birleştirdim hepsini Edi ile Büdü çıktı ortaya . Yapımı en zor oyuncak oldu çünkü yapması çok uzun zaman alıyordu.
Umudu istediler benden . Hayallerine , umutlarına ulaşabilmek için emek harcanması gerektiğinden , boyalı kartonlar  , tahtadan bloklar verdim onlara . Hayal güçlerini kullanıp kendilerine maketler , modeller yapabilsinler umutlarının nasıl gerçekleşeceğini anlayabilsinler diye .
Mutluluk istediler  benden . Süslü püslü , karmaşık veya mekanik bir oyuncak vermek istemedim . Mutluluğu ne ederde , ne görünüşte aramasınlar  diye bende topaç yaptım onlara . Büyük , pahalı oyuncaklar yerine bu küçücük  , ucuz , tahtadan şey başlarını döndürsün istedim .
Aşk istediler  benden . Hayatı aldım , dostluğu , umudu , mutluluğu aldım , elimde ne kadar yalan varsa içine kattım . Sonra hepsini birleştirdiğimde bir kukla ortaya çıktı .Kuklasına en iyi hakim olanlar sevecekti bu oyuncağı  . Kimi kuklasını iyi oynattı , kimi bir süs eşyası olarak kullandı , kimi kukla hiç yalan söylemedi güzel kaldı , kimide yalan söyledikçe burnu uzayıp çirkinleşti . Çirkinleşenlerde çöpe atıldı .
Bir oyuncakçıyım ben . Oyuncak olmamak için oyuncak yapan

2010

ÇOCUK OLMAK NE GÜZEL :)

YEMENE GİDEN İYİKİ DÖNMEDİ




yasli kadin , cocuk , genc



1.Dünya savaşıydı , 8 cepheden sarılmıştı Osmanlı. Doğuda , batıda, kuzeyde , güneyde her yerde savaşıyordu . Planını yapmıştı  Avrupa , Türkleri silecekti haritadan. İşte o cephelerden biridir Yemen . Osmanlı o kadar kötü durumdadır ki artık savaşa sürecek asker bulamaz . Sonra bir karar çıkar , askerliğini yapmış olanlarda tekrar askerliğe alınacaktır. Redif denir bu son askerlere . O dönemde her zamanki gibi analar babalar gençleri davulla , zurnayla askere uğurlarken redifleri gözyaşlarıyla, feryat figanla , ağıtlarla uğurluyordu . Çünkü redifleri anaları babalarıyla beraber , eşleri ve çocukları da uğurluyordu .
Gitti redifler , geride karılarını bıraktılar  , oğullarını,  kızlarını bıraktılar gittiler. Gemilerle balık istifi gibi perişan halde cepheye gittiler. Gemiler o kadar kalabalıktı ki , iki büklüm bir halde gittiler . Yere oturup bacaklarını karınlarına çekerek , sırtını başka bir askere dayayarak gittiler . Komutanları iki saatte bir ayağa kaldırıyorlardı onları , kan dolaşımları düzelsin diye .  Aç , susuz gittiler , susuzluktan ölenler bile oldu . Bu bir ay süren yolculuğa nasıl dayansın insan . Gittiler , aynı eziyetleri Yemen’de de çektiler .
Gitti redifler . Dönemediler geriye hiçbir zaman . Ya Yemen’den Sarıkamış’a gittiler yada orada kaldılar . Ölenler kurtuldu ama   hayatta olup Yemen’de kalanlar dönemedi geriye . Devlet sahip çıkamadı onlara , Anadolu yok oluşun eşiğindeydi çünkü , nasıl sahip çıksın. Yemene gidenin karısı . çoluğu çocuğu ortada kaldı . Zordu bu topraklarda dul kalmak . Zordu o zamanlar bir kadına ersiz , kocasız kalmak . İşte o zaman başladı , ölen kocanın karısının kardeşle evlendirilmesi. Demeyin bu nasıl bir ahlaksızlıktır diye . Siz yaşamadınız o koşulları , ben bilemem , siz bilemezsiniz .Kolay mıydı o anaya , kolay mıydı o kardeşe bunları yaşamak . Koskoca bir imparatorluk yıkılmış , bu yokluğu , perişanlığı yaşamak kolay mıydı . Bugün bile kolay değilken  , o zamanlar kolay mıydı bir kadının ortada kalması. Kolay mıydı bağrına taş basan Anadolu kadını olmak .
Gitti redifler . İyikide dönemediler geriye . Uğrunda savaştıkları , acılar çektikleri bu devletin yıkılışına dönmediler İyikide . Dönüp te karılarını kardeşleriyle görmediler iyiki de .




AH O ESKÌ GÜNLER :)

MAVİ KELEBEKLER

mavi kelebekler , blue butterflies , butterflie


Kelebekler hepimiz için yeniden doğuşu temsil eder değil mi ? Çirkin tırtıl kozasında dünyanın en güzel canlılarından birine dönüşür ve doğaya uçar gider . Ama bir ulus var ki , onlar için kelebeklerin bambaşka bir anlamı vardır.
Doksanlı yıllarda Bosna ve Kosova’da yapılan katliamlara ait mezarların bulunamaması için Sırplar , bu mezarları çok iyi saklamışlardı .  Mezarları kazabilecekleri kadar derin kazmışlar ve üstünü de  çevreye uygun olarak düzenlemişlerdi . Bu sebeple soykırım iddialarında bulunan Boşnaklara cevaben Birleşmiş Milletler , soykırım yapıldığına dair yeterli delil olmadığını söylemiş ve bu iddiaları kabul etmemiştir . Bunun üzerine Bosna Devleti bu mezarların yerini kendisi araştırmaya başlar . Bir süre sonra bazı bölgelerin bitki yapısının zenginleştiği ve bu bölgelerde mavi kelebeklerin çoğaldığı gözlemlenir .  Bu bölgelerde yapılan araştırmalar sonucundaysa  yüzlerce toplu mezar ortaya çıkarılır ve bu mavi kelebekler Srebrenica Katliamı’yla özdeşleşir.

Hayat ne kadarda adaletsiz değil mi ? Bizim için kelebekler güzel şeyleri simgelerken bazıları için ölüm anlamına geliyor

GÖZARDI ETTİKLERİMİZ (Tekrar Yayın)


Kevin Carter , Pulitzer  , akbaba ,vulture


              Kevin Carter bu resmi çektiğinde 33 yaşındaydı , kendini öldürdüğündeyse 34 . Bu resim ve hikayesi o kadar çok şey anlatıyor ki insanoğluna .Birazcık yemek için birleşmiş milletlerin yardım kampına ulaşmaya çalışan küçük bir kız , kızın başında bekleyen bir akbaba ve fotoğrafı çeken fotoğrafçı . Kevin Carter önündeki sahneyi gördüğünde belki de ne kadar muhteşem bir kare yakaladığını düşünüyordu . Bu düşünceler içinde fotoğrafı çekti ve hiçbir şey olmamış gibi arkasını dönüp gitti.
            Kevin Carter için oradaki kız çocuğu her zaman görmeye alışkın olduğu ,  Afrika’da açlıktan ölen çocuklardan biriydi sadece . O yüzden "Biz fotoğrafçıların görevi olaylara müdahale etmek değil olanı resmetmektir" diye bir açıklama yapmıştı . Ama açıklamasıyla ters düşen bir şekilde bu resmin kendisinde oluşturduğu vicdan azabı yüzünden intihar etti . “Birini kurtarsam ne fark eder belki de şimdi kurtarsam daha sonra zaten ölecek” diye düşündü . Yada kızı kurtarsaydı resmin anlattığı trajedi azalacağı için yeterli ilgiyi göremeyecekti . Kimbilir belki de ondan elde edebileceği hiçbir çıkarı olmaması yeterliydi .
Sonuçta bahanesi ne olursa olsun , insanlık için yapmak zorunda olduğu bu yardımı yapmamak kendi hayatına mal oldu . Bir de kendi açınızdan düşünün .Belki bize bir etkisi olmadı ama kendi gözardı ettiklerimiz acaba nelere mal oldu . Kimlerin hayatlarından bir şeyler götürdü . Ardımızda bıraktığımız hangi küçük kızların tepesinde akbabalar uçuştu . Bir iyilikle yaratabileceğimiz bir kelebek etkisini tersine çevirmiş olabilir miyiz ? Hangilerimiz farkında olmadan Kevin Carter oldu acaba ?



Son olarak ; sevgili Kevin , o fotoğraftan kazandığın Pulitzer ödülünü mezarının hangi köşesine koyduğunu çok merak ediyorum . 

SONSUZ

universe, evren, sky











Her şiir sonsuzluğa bırakılan bir mesajdır.
Sevgiliyi sonsuzluğa taşımaktır
Göçüp gittiğimizde bir gün bu dünyadan.
Ben seni diğer tarafta da sevmeye devam edeceğim.
Ama bu dünyada.
Sana yazdığım her şiirle,
Benim sevgimi , senin güzelliğini
Birileri benim yerime söylemeye devam edecek
İste bu yüzden benim tatlı sevdiğim
Sen artık sonsuzsun


Üç Yanlış Bir Doğru

sinav , dogru , yanlıs , sinav sistemi









Üç yanlış bir doğruyu götürürdü sınavlarda
Hayatta sınavlara benziyormuş meğer,
Tüm yanlışlarım seni getirdi
Sonunda doğrusunu buldurdular bana