CELLAD

cellat , hangman , executioner
CELLAD

Hangi cümlenin fiilisin sen
Hangi acının dermanısın
Korkularım var senden gelen
Hangi korkuların içindesin sen
Geceler üzerime yüklenirken
Zifiri karanlıklar beni beklerken
Hangi gecenin sabahısın sen
Kimsin sen , nesin
Daha sen kendini tanımazken
Benden seni tanımamı beklerken
Hangi suçlunun tanığısın sen
Sorular bitmez , cevaplar bitmedi
Sahi söylesene bana
Hangi sorunun cevabıydın sen



Ben kurşunlar önünde yıkılamazken
Ruhum ve kalbim delik deşikken
Hangi katilin mermisiydin sen
Dört yanımı yalanlar sararken
Sevgiye böyle inanmışken
Hangi yalancının mumuydun sen
Gözlerimden bir damla yaş bile düşmezken
Ben içimdeki gözyaşlarıyla boğulurken
Beni boğan hangi damlaydın sen
Belki haklıydılar
Belkide bana hakkımı vermek istiyorlar
Sen elindeki kalemi kırarken
Beni idama yollarken
Hangi kararın celladıydın sen




Ben tam ayağa kalkmışken
Her şeye gücümün yeteceğini düşünürken
Beni kör kuyuya iten hangi eldin sen
Kimse kimseyi sevmek zorunda değilken
Suçlayabileceğim bir tek kendim varken
Beni bekleyen hangi gardiyandın sen
Bütün kızgınlığım , nefretim kendimeyken
Ben bu kadar aptal olabilirken
Yapabileceğinin en doğrusunu yaptın sen
Beni beraberinde götürürken
Tanımadığım bir beni bana bırakırken
Sahi şimdi kiminle başbaşa kaldım ben

YALNIZ ADAM EFSANESİ - 2

alone , yalniz , face , man , shadow YALNIZ ADAM EFSANESİ - 2 YALNIZ ADAMIN AŞKLARI
Yalnız adam hala Aşık
Adı artık yalnız aşık .
O en çok onu sevmiş
Ama onu da sevmişler amansız
Ne yapsın o istemedi
Yalnızlık aşık
Acılar aşık
Onsuzluk aşık
Yalnız adam şaşırmış
Herkes ona aşık

YALNIZ ADAM EFSANESİ - 1

alone , yalniz , face , man YALNIZ ADAM EFSANESİ - 1 İHANET
Eskiden bir adam vardı
İsmi yalnız adam
O sadece yalnızlığa aşıktı
Ta ki onu görene kadar
Şimdi yalnız adam
Sadece ona aşık
Hem de yalnızlıktan daha fazla
Yalnızlık mı ?
Onunsa uğradığı ihanetten
Kafası karmakarışık

İKİ KELİME

hans , eller , Göz kapaklarını değil
Gözlerini aç bana
Okumam lazım seni
Çözmem lazım o gözlerdeki
O çok bilinmeyenli denklemleri
Biliyorsun denklemleri sevmem
Matematiği sevmem ben
Hadi sevdirsene bana matematiği
Ben senin olasılık sayınım
Sen benim bütünleyenim
Boşver sil , karala o denklemleri de
Gel biz seninle
Bir şiirin içindeki iki kelime olalım

SEN VE BEN

ask , love , sevda , sevgi
Gecenin içinde bir mum
Mumun üzerinde yanan bir alev
Ve alevin içindeki ben
Geceyi hazırlayan sen
Mumu yakan ben
Sen ve ben
Mistik ve gerçek
İki zıt kutup
Asla birleşmeyecek iki ruh
Önce bozulan
Sonrada yapılmaya çalışılan
Bir yapbozun kaybolan iki parçası
Sönmek isteyen bir mumun
Aradığı o nazlı rüzgar.
Sen ve ben
Gecenin içinde bir karanlık
Karanlığın üzerinde kayan bir yıldız
Ve yıldıza bakan ben
Geceyi hazırlayan sen
Yıldızı parlatan ben
Yazık !
Yıldızı kaydıranda ben .
Sen ve ben
Pamuk Prenses ve Alaaddin
Sonu farklı biten iki masalın
İki ayrı kahramanı
Beyaz atlı prensini bekleyen sen
Lambadaki cini isteyen ben
Ve sonu kötü biten bire gerçek
Sen ve ben

SARHOŞUM

sarhos , yalniz, alone , drunk
Her an aklımdasın güzel kız
Seni çıkartamıyorum oradan
Paramda yok ki
Kendimi kadehlere , içkiye vurayım
Seni geçicide olsa unutayım
Bende müziğe vurdum kendimi
Şiire , edebiyata vurdum
Belki avunur diye yüreğim
Hayallere vurdum
Ümitlere , beklentilere vurdum
Körkütük sarhoşum şimdi
2001

TİYATRO

tiyatro , theaterBeni yaptıklarımla değil
Hep yapmadıklarımla yargıladınız
Çekilen kürekler hep boşunaymış
Atılan adımlar boşluğa
Kendi yalanlarınızın doğruluığuna inandırırken beni
Beni bir kaşık doğruda boğdunuz
En güçlü olduğum zamanlarda
Beni en zayıf yanımdan avladınız
Oynadınız en güzel tiyatrolarınızı
Oyunculuğunuz tartışılmazdı
Ve beni iki perdede bitirdiniz

Gerçek yalanlar

pinocchio , pinokyo
Ah şu yalanlar
Şu gerçek yalanlar 
O doğru yalanlar 
Ne güzelde söylersiniz
Binbir gökkuşağıyla süsleyip 
Nasılda gelin gibi bezersiniz 
Sezersiniz doğruların dehşetini 
Bırakırsınız ardınızda onları 
Ah şu gerçek yalanlar 
İçimdeki öfkenin tek sebebi 
Öyle bi öfke ki bu 
Sadece şeytanın gözlerinde görür 
Akrebin zehirinde bulabilirsiniz onu 
İçimdeki öfke diyorum 
Tüm benliğimi sarmış 
Yıldırımlar düşüyor bastığım yerlere 
Lanetler yayılıyor tüm çevreme 
İçimdeki öfke ve Ah şu gerçek yalanlar 
Çakmak , Çakmak gözlerinden çöktü üzerime 
Yener belki bu zaman İçimde bıraktığın ihanetini 
Şimdi kalan tüm yalanlarınızı alın ve gidin 
Beni doğrularımla başbaşa bırakın

BEN APTALIN TEKİYİM

anime

Size bir zamanlar gerçek bir aptal olduğumu söylemiş miydim ? O zaman beni iyi dinleyin . Şu an emekli bir aptalla karşı karşıyasınız ve o aptalın ismide Ufuk . Kendimi neden bir aptal olarak tanımladığımı merak ediyorsunuz değil mi ? Çünkü kendi takıntılarım yüzünden bir kız uğruna aptal durumuna düşmek zorunda kaldım . Aptallığım yüzünden kendimi aslında aşık olmadığım bir insana aşık olduğumu inandırmaya çalışırken gerçekten aşık olduğum insanı es geçtim ve onun aşkını göremedim . Kafanız mı karıştı ? Ben en iyisi size her şeyi en başından anlatmaya başlayayım .
O zamanlar ben bir üniversitede işletme bölümü 4. sınıf öğrencisiydim ama onun bende takıntı haline gelmesi 3. sınıfın başlarında başlamıştı . Aslında başlangıçta her şey çok normaldi . Üç arkadaş paylaştığımız bir evimiz ,vasatın biraz üzerinde ders notlarım , müsriflik yapmama engel olacak seviyede aylık bir gelirim , birkaç samimi dostum ve birde samimi bir kız arkadaşım vardı . Yanlış anlamaları düzeltmek için söylüyorum , sadece kız arkadaşım sevgilim değil . Zaten Duygu ‘yu hiçbir zaman bir sevgili olarak kendime uygun bulmadım . O iyi bir arkadaştı ama iyi bir sevgili olamazdı . Bir erkeği çıldırtabilme konusunda kimsenin Duygu ‘ nun eline su dökemeyeceğine bahse girebilirim . Duygu o kadar güzeldir ki içinde zerre kadar bir kıskançlık tanesi olmayan bir erkek bile onun güzelliği karşısında azılı bir kıskanç olup çıkar . Ayrıca onda , bir kızda isteyebileceğim en son şey vardır . ZEKA . Siz hemcinslerime tavsiyem , sizin kadar zeki bir kızla karşılaşırsanız , her ihtimale karşın onu görmemiş veya bir işiniz varmış gibi yapıp hemen oradan büyük bir hızla toz olun . Zaten bu tir kızlara balıklama dalmak gibi bir salaklık yaparsanız avucunuzu yalarsınız . Onları güzel sözlerle veya romantik komplimanlarla kandırabileceğinizi ummayın , çünkü ben şahsen Duygu ‘ nun yanından sinir katsayıları tavana fırlamış olarak ayrılan bir çok erkeğe şahit oldum . Ya Duygu ‘ nun o inanılmaz müsrifliğine ne demeli . Her ay bir memur maaşının iki katı kadar para harcar . Şey … bu gereksiz bir itiraf ama aslında bir memurun ayda ne kadar kazandığı hakkında hiçbir fikrim yok . Yalnızca Duygu ‘ nun ne kadar çok para harcadığını anlatırken güzel bir benzetme yapmak istedim ve aklıma hiçbir şey gelmediği için memurları ortaya atmak zorunda kaldım . Neyse , bu üç unsur ve bir çok ayrıntı Duygu ‘ nun benim için uygun bir sevgili olamayacağını gösteriyordu . Bir dakika yaa ! Ben Duygu ‘ ya nereden geldim ki . Ben aslında size Ayşegül ‘ ü anlatacaktım .
Ayşegül . İşte ortalığın karışmasına neden olan kupa kızımızın ismi . O zaman için onun hakkında topladığım bir çok istihbarata rağmen kendisini tanıdığımı söylemem doğru olur mu bilemiyorum ? Sanki Ayşegül ‘ ü tanımak umurumda mıydı sanıyorsunuz ? Benimkine ister bir hastalık , ister bir takıntı , isterseniz de manyaklık deyin . Ne söylerseniz söyleyin pek de önemsemediğimi belirtmeden edemeyeceğim . Ben buna takıntı diyorum ve bu takıntıya da bir isim verdim . Kısa saçlı başbelası takıntısı . Bunu anlamayan arkadaşlar için bir açıklama yapayım . Nerede bir kısa saçlı kız göreyim ki , benim için kısa saç omuz hizasının biraz yukarısından başlar , kendimden geçerim . Tahmin edebileceğiniz gibi Ayşegül ‘ de kısa saçlıydı . Onu , simsiyah , küt ve garip bir benzetme olacak ama çok iyi ütülenmiş bir pantolon misali jilet gibi dümdüz saçlarıyla kantinin önünden geçerken gördüğüm ilk gün Duygu ‘ nun tokadıyla kendime gelmiştim . O gün bu kız benim olacak demiştim kendi kendime . Daha sonra Duygu , beni onunla tanıştırabileceğini söyledi . Ve tabiki vakit kaybetmeden istihbarat ajanlarımı Ayşegül hakkında bilgi toplamaları için harekete geçirdim . Haliyle en iyi ajanım Duygu ‘ydu ama Aytekin ve İskender ‘ in çabalarını belirtmeden geçersem ayıp olur .
Bu sıradan başlangıç gibi ele geçirdiğim ilk bilgilerde sıradandı . İsmi Ayşegül , İzmir ‘ den geliyor , iktisat 1 öğrencisi falan filan . Ama sonradan gelen bilgiler hiçte iç açıcı değildi . Yirmi altı yaşında olduğunu öğrendiğimizde Aytekin ve İskender ‘ le birlikte “Oha” demekten kendimizi alamadık . Benden üç yaş büyük olmasının ne sakıncası olabilirdi ki . Ne demişler “Akıl yaşta değil baştadır” veya “Aşkın gözü kördür” . Beni asıl düşündüren haberlerden biri , o ana kadar iki kişiyi reddetmesiydi ki bu iki kişiden birinin bizim sınıftan Sinan ‘ ın olması acımı biraz hafifletmişti .Sinan ‘ mı ? Üçüncü sınıfa kadar üniversitedeki en iyi dostlarımdan biriydi demem yeterlidir herhalde . Sıkı durun , şimdi haberlerin en kötüsünü söyleyeceğim . Ayşegül üniversitede hiçbir erkekle duygusal ilişki kuramazmış . Belki bazılarınız bu açıklamadan başka anlamlar çıkartabilir ama Aytekin , İskender ve benim birlikte vardığımız sonuca göre Ayşegül ‘ ün hiçbir kızla dikkat çekici bir yakınlığı yoktu . Bizde bu açıklamanın hazin bir aşk hikayesinin bir sonucu olduğu konusunda fikir birliğine vardık . Her şeye rağmen “Gönül ferman dinlemez” klişesinin bir istisnası olmaya hiçte niyetli değildim . Çünkü bu açıklamasını boşa çıkaracak beyaz atlı prensi , yani ben , henüz karşısına çıkmamıştı . Sonunda Duygu ‘nun yardımlarıyla Kupa Kızı ‘yla tanışma şerefine nail oldum . Daha sonra Ayşegül ‘ le girdiğim diyalogların hiçbirinde derine inemedim . Ne zaman konuyu aşk veya benzeri bir konuya getirsem , nasıl olduğunu anlamadan birde bakıyordum ki başka bir konu hakkında konuşuyorduk . Dediğim gibi zeki kızlardan uzak durmak gerekiyordu . Ayşegül ‘ le aramda geçen her diyalogdan sonra ne yazık ki beyaz atımın sırtında “Ben yalnız bir kovboyum” diye mırıldanarak geri dönmek zorunda kaldım . Ne diyebilirim ki ? Demek ki beyaz atlı prenslerden hoşlanmıyormuş .
Demokrasilerde çareler tükenir mi bilemem ama Duygu sağ olsun Ufuk 2 ta çareler tükenmiyordu . Bu seferde Ayşegül ‘ ün olduğu her yerde birden bire Ufuk ‘ ta ortaya çıkıyordu . Hani tesadüfen karşılaşmış gibi. “Aaa sende mi buradasın ?” “Tesadüfe bak” . “Bu tesadüflerin bir anlamı olmalı” gibi acemi çapkın repliklerini kızımız yemedi tabi . Bir süre sonraysa ajanlarım tüm yalvarmalarıma rağmen istifa dilekçelerini masamın üzerine fırlatıp görevi bıraktılar . Ne yapalım , istifa edenle intihar edene karışılmazmış . Bizde kendi işimizi kendimiz hallederiz . Ama asıl sinirimi bozan Duygu ‘ nun bana “Sen aptalın tekisin” demesiydi . Aptal mı ? Sen aşktan ne anlarsın ki kızım , sen git sabah akşam para harca . Aptalın tekiymişmişim . Duygu ‘ nun moralimi bozarak beni bu işten vazgeçirmeye çalışması , kendisinin henüz “Yıkılmadım ayaktayım” şarkısını dinlememiş olduğu anlamına geliyordu . Aslına bakarsanız bu işten bende yavaş yavaş sıkılmaya başlamıştım ama yenilmek sözcüğünü sözlüğüme eklemeyi de pek hazmedemiyordum . İstanbul ‘ u nasıl fethedebileceğini düşünen Fatih Sultan Mehmet gibi kara kara düşündüğüm bir sırada başımın üstünde bir ampul yanıvermişti . Gemileri karadan yürütmek kadar etkili bir plan mıydı bilemem ama bu benim son kozum olacaktı . Ve bunun için kendime yeni bir ajan bulmak zorunda kalmıştım . Sağ olsun ev arkadaşlarımdan biri olan Muhammet imdadıma yetişti ve yine sağ olsun nasıl yaptıysa Ayşegül ‘ ün telefon numarasını ele geçirerek benim emektar telefonumun hafızasında yer almasını sağladı . Birde bu yeni planım için iğrenç bir numarası olan yeni bir hat zorunda kaldım ya neyse . Bu seferde benim hiç kimse tarafında bilinmeyen yeni hattımla bir ay boyunca Ayşegül ‘ e romantik , daha doğrusu benim hiçte hoşuma gitmeyen arabesk aşk mesajları yolladım . Hani romantik bir gizli hayran kalbini çelebilir diye . Kabul ediyorum çok aptalca bir plandı ve sanırım Duygu benim için söylediklerinde haklıydı . Zaten o sıralarda Duygu ‘yla aramız biraz soğumuştu ve uzun zamandır da pek görüştüğümüz söylenemezdi .
Ve sonunda kendimi her türlü tepkiye hazır bir şekilde , hislerimi açık açık Ayşegül ‘ e anlatırken buldum . Her türlü tepkiye hazır mı dedim ben ? öyleyse sözümü geri alıyorum . Aytekin ‘ le beraber hazırladığım o muhteşem konuşmamı sessizce dinleyen Ayşegül ‘ ün ilk söylediği şey “Kolay kolay pes etmiyorsun değil mi” oldu. Bende sırıtarak ona “Doğru” diye karşılık verdim . Bana bu işin olamayacağını söyleyip boynundaki kolyenin ucundaki yüzüğü gösterdiğinde hiçbir şey anlamadım . O da bunu fark etmiş olacak ki “Ben evliyim” cümlesini acımasızca beynimin içine şırınga etti . O an kendimi , ,işlek bir caddede arabalar arasında kalmış bir manda yavrusu gibi hissettim . Bana “Kısa saç takıntından kurtulmalısın” dediğindeyse kendimi arabalar arasında kalmış bir manda yavrusu gibi değil de arabalar arasında kalan ve aslında bir bukalemun olduğunu anlayan manda yavrusu gibi hissettim. Bana en son “Bir gülün peşinden koşarken önündeki kır çiçeklerini eziyorsun” dedi . O bu klasik sözden nefret ettiğimi söyleyemedim tabi .
Ayşegül ‘ yanımdan uzaklaşırken ben hala şaşkın bir şekilde olduğum yerde çivilenmiş gibi duruyordum ve daha ne kadar o şekilde öylece durduğumu hatırlamıyorum . Ondan sonraki bir hafta boyunca geçirdiğim şok yüzünden girdiğim koma sonucu evden çıkamadım . Evliydi ve bunu niye gizleme ihtiyacı duyuyordu ? Benim kısa saç takıntımı nerden biliyordu ve en son söylediğiyle ne demek istemişti . Evden çıkmadığım o hafta boyunca bu sorunlarla uğraşırken birde üstüne tanımadığım bir numaradan aşk mesajları alıp durdum . Ve sonunda dışarı çıkıp tekrar normal hayatın içine kendimi bırakmaya karar verdim . Bir parka gidip koskoca parkta bulabildiğim tek boş banka oturduktan sonra Duygu ‘ yu aradım ve olanları ona da anlattım . Benim kadar olamaz ama haliyle o da şaşırdı . En son bana gizli hayranımı sorduğundaysa bunu hiç düşünmediğimi fark ettim . Kendimi Ayşegül ‘ le ilgili sorularla öylesine meşgul etmiştim ki başka bir şey düşünememiştim . Ne yani ! Benim şimdi gizli bir hayranım mı vardı ? Ben aynen bunları düşünürken gizli hayranımdan yeni bir mesaj aldım . Mesajdaysa şunlar yazılıydı , “Sen aptalın tekisin” O an elimdeki telefona aptal aptal bakarken kendimi yine o şaşkın bukalemun gibi hissettim . Bu kadar şokun benim için çok fazla olduğunu düşündüğüm sırada birini arkamdan kulağıma doğru eğilip “Sen aptalın tekisin” demesiyle kendime geldim . Arkamı döndüğümdeyse kimi gördüm dersiniz ? Kısacık saçlarıyla Duygu bana gülüyordu .
Şimdi otuz sekiz yaşındayım . Okulu bitirdikten üç yıl sonra Duygu ‘ yla evlendik . Sonra başka derdimiz yokmuş gibi ikide çocuk yaptık . Duygu ikinci çocuktan sonra biraz kilo aldı ama güzelliğinde hiçbir şey kaybetmedi . Bu güne kadar evliliğimiz mükemmel sürdü . Onun çok iyi bir eş olmasına rağmen hala iddia ediyorum Duygu benim için uygun bir sevgili değil . Evlenene kadar ne çektiğimi bir ben bilirim birde Allah . Ama ne demişler “Aşk kalbe girince akıl baştan firar edermiş” İşte benim hikayem bu kadardı .Birazdan da Duygu ‘ yla misafirliğe gideceğiz . Tabi Duygu hanım hazırlanabilirse. Bilin bakalım kime gidiyoruz . Bilemeyeceğinizi bende biliyorum ama böyle durumlarda hep bu soru sorulmaz mı ? Bende sorayım dedim . Tamam tamam söylüyorum . Kupa kızına yani Ayşegül ‘ lere gidiyoruz. Size son bir şok yaşatayım mı ? Meğer Ayşegül , Duygu ‘ nun teyzesiymiş .

2003

SENİ SEVİYORUM - 2

adam , yalnız , man , alone
Ağır ağır bavulunu toplamaya başladı .İstanbul ‘ dan ayrılmak istemiyordu ama onun için her şeye değerdi .”Acaba beni görünce ne yapacak ? “ diye düşündü . Şaşıracağı kesindi de sevinir miydi veya boynuna atlayıp sarılır mıydı ? “Amma da abarttım “ dedi kendi kendine . “ Birde seni seviyorum diye bağırsaydı bari .“ En son iki sene önce görmüştü onu .Bir iş dolayısıyla Ankara ‘ ya düşmüştü yolu . O gün geldi aklına .Tıpkı eskiden olduğu gibi Yeliz ‘ i alıp bir kafeye götürmüştü . Eskisi gibi kalbi heyecanla dolmuştu . İçinden eskisi gibi elinden tutmak gelmişti ama yapamazdı . Elini ilk tuttuğu zamanı hatırladı . Ona ilk gül aldığı zamandı galiba .Yurdun önünde ona aldığı gülü verip biraz konuşmuştu Yeliz ‘ le . Sonra Yeliz yurda geri dönerken tokalaştıklarında elini bırakmamak için bir şeyler söyleyip lafı uzatmıştı . Bir iki dakika boyunca onun elini tutmak yeniden doğmak gibi bir şeydi sanki . Elindeki katlamaya çalıştığı pantolona bakıp güldü . “ Acaba anlamış mıydı ? “ diye düşündü . Ya ilk elini tutmak istediğini söylediği zaman . Sinemaya gideceklerdi o gün . Yol boyunca onun elini tutmak istediğini nasıl söyleyeceğini düşünmüştü . En sonunda da “ Senden bir şey isteyeceğim , istersen izin vermeyebilirsin , istersen kızabilir hatta dövebilirsinde ama elini tutmak istiyorum “ demişti . Yeliz ‘ de izin vermişti . O gün sırf Yeliz ‘ in elini daha fazla tutabilmek için onu uzaktaki bir sinemaya kadar yürütmüştü . Sonrada Yeliz hasta olmuştu . Ne kadar kızmıştı o zaman kendine . “Aptal aşık “dedi kendi kendine .Hele Yeliz ‘ in gözlerinin içine baktığı o zamanlar ne kadarda güzeldi . Sanki o anlarda başka bir dünyaya gidiyordu . Ama bazen önemsenmediğini , onun için sıradan bir insandan farkı olmadığını bazen de onu rahatsız ettiğini düşünüyordu .Yinede içindeki sevgi kendisini Yeliz ‘ den uzaklaştıramıyordu . Onun kalbini kazanmak için hem kendine karşı hem de Yeliz ‘ e karşı bir savaşa girişmişti . Ne ondan önce nede ondan sonra kimse için bu kadar çabalamamıştı ama sonunda kaybetti bu savaşı .
Bavulunu kapatıp saatine baktı . Uçağının kalkmasına daha vakit vardı . Mutfağa gidip kendine bir bardak çay aldı . Tekrar odasına geçip masanın üzerindeki sigara paketinden bir dal sigara çekti .Bir zamanlar bırakmıştı bu zehir fabrikasını ama Yeliz ‘den ayrıldığı yaz tekrar başlamıştı . Hayatının en kötü günlerini geçirmişti o yaz . Derdini açık açık anlatabileceği bir tek Kerem vardı İstanbul ‘ da . Birde Sinan vardı ama oda askereydi o günlerde . Az ağlamamıştı Kerem ‘ in karşısında . İşte ilk o yaz Metin ‘ i ağlarken görmüştü Kerem .Her zaman gülerken gördüğü arkadaşını ağlarken görmek Kerem ‘ ide çok yaralamıştı . O yazı Kerem ‘de hiçbir zaman unutmadı . Metin o yazı acılarla geçirmişti ama en zoru tekrar üniversiteye döndüğü zaman olmuştu . İçinde yanardağlar fokurdarken hep gülmeye çalışmış , kendi mutsuzluğuyla başkalarını da mutsuz etmemeye çalışmıştı . Ama o geceleri yastığa başını koyduğu zamanlar yok muydu . kendisiyle baş başa kaldığı o karanlık zamanlar . Yorganı başına çekip “Bu da geçecek “ diye ağladığı , kimi zaman dua ettiği , kimi zaman sabahlara kadar gözüne uyku girmediği o ızdırap dolu geceler . Ve her sabah insanların karşısına gülen bir yüzle çıkma çabası . Derin bir of çekti . Bir zamanlar her buluştuklarında “Seni seviyorum “ derdi defalarca . Yeliz ‘ de gülerek “ Biliyorum . “ diye karşılık verirdi . Ama Yeliz ‘ den ayrıldıktan sonra bir daha Yeliz ‘ e söyleyemedi o iki sözü . Yeliz ‘ i daha sonra her gördüğünde veya her telefonla arayışında söylemek istemişti . Ama korkmuştu . Şimdi tekrar ona gidiyordu . Onun vereceği tepkiyi düşünmeden “ Seni seviyorum “ demeye gidiyordu . Yılların özlemi gizliydi o iki kelimede , aşkının masumiyeti , gecelerinin ızdırabı gizliydi . Yeliz ‘ den sonrada hayatına başka kızlar girmişti ama hiç birine söylememişti . Hatta evlendiği kadına bile . Zaten Kerem ‘ le Sinan ‘ın dolduruşuna gelip evlenmişti .Nikahta keramet var deyip kandırmışlardı onu . O da hadi hayırlısı deyip atmıştı imzayı . Yeliz ‘e telefonda evleneceğini söylediği zamanı düşündü . Demeyeceğini biliyordu ama yinede evlenme demesini beklemişti .İmzayı atacağı ana kadar beklemişti . Ama nikaha bile gelmemişti . Sonrasıysa malum . Altı ay geçmeden kendini boşanma davası için mahkemede bulmuştu .
Zilin çalmasıyla beraber anılardan sıyrılıp tekrar yaşadığı ana geri döndü . Ağır ağır yürüyüp kapıyı açtı . Sinan , Kerem ve kızkardeşi gelmişlerdi . “ Hadi çabuk ol “ dedi Kerem . “Birazda havaalanında otururuz “ . Bavulunu içerden alıp Sinan ‘ a verdikten sonra yıllardır ona arkadaşlık eden kedisini kucağına aldı . Kedileri çok severdi Yeliz . Belki de kedilerle Yeliz ‘i özdeşleştirdiği için bir kediye sahip olma ihtiyacı duymuştu . Kediyi kutusuna koyup kız kardeşine verdi . “ Ona iyi bak “ dedi gülerek . “ Şüphen mi var ? “ diye karşılık verdi kardeşi . “Sana söylemedim ki , kediye söyledim ben “ dedi Metin . Kısa bir an hep beraber gülüştüler . Sonrada beraberce dışarı çıktılar . Sinan ‘ ın arabasının bagajına bavulunu yerleştirip tam arabaya biniyordu ki “ Bir dakika bekleyin “ deyip koşarak oturduğu apartmana girdi . Beş dakika sonraysa elinde bir poşetle geri döndü . “O poşette ne var “ diye sordu Sinan .” Hediye “ dedi Metin . Bunun üzerine “Sonunda şu esrarengiz hediyeyi görebileceğiz herhalde “ dedi Kerem . Metin ‘ se umut dolu bir gülümseyişle karşılık verdi Kerem ‘ e . Yıllar önce Yeliz ‘ e vermek istemişti bu hediyeyi ama Yeliz kabul etmemişti . Hediyenin ne olduğunu sorduğunda ise Metin söylememişti . Üzülmüştü Metin . “Yine aynı şeyler oluyor “ diye düşünmüştü . Yine bir insan sebep göstermeden üzmeyi başarmıştı kendisini . Ona daha sonra başka hediyeler vermişti ama verdiklerinin arasında o hediye yoktu . Kardeşiyle vedalaşıp arabanın ön koltuğuna geçti . Sinan önce emniyet kemerini taktı . Ardından radyoyu açıp arabayı sürmeye başladı .” Kemerini taksana “dedi Metin ‘ e . “ Kısacık bir yol içinde kemer mi takılır ? “ dedi Metin . “ Acaba kaç kişi arabanın camdan fırlamadan önce bu sözleri söylemiştir “ dedi Sinan . Ve yine hep beraber gülüştüler .
Yol boyunca aralarında tatlı bir muhabbet başladı . “ Ne güzel “ diye düşündü Sinan . Metin ‘ in gözlerindeki o eski ışıltı geri dönüştü sanki . Sohbetleri devam ederken birden “Kedi “ diye bağırdı Metin . Sinan o anda önlerine çıkan kediye çarpmamak için frene basıp direksiyonu kırdı . Kimse ne olduğunu anlayamadan araba takla atmaya başladı . Durduklarında “Kemer “ dedi Sinan . “ Kemeri niye takmadın Metin “ . Kerem ‘ le beraber hurda olmuş arabadan hızla inip camdan fırlayan Metin ‘ in yanına koştular . Metin kanlar içinde yerde yatıyordu . Her zaman yaptığı gibi her şeye rağmen yinede gülümsemeye çalışıyordu . “ Hayat yine benimle dalga geçiyor “ dedi zorlukla . “ Dayan “ dedi Kerem .” Ona seni seviyorum demeden bırakma bizi “. Metin zorlukla nefes almasına rağmen yinede konuşmaya çalıştı . “ Eğer ben söyleyemezsem siz söyleyeceksiniz tamamı ?“dedi. . Kerem “ Sen söyleyeceksin ona , çıkacaksın karşısına , seni seviyorum diye bağıracaksın . Yine güldü Metin . “ Seni seviyorum Yeliz “ dedi . “ Biliyorsun değilmi? “. Bunlar Metin ‘in son sözleri olmuştu . Gökyüzünü saran bulutlar ilk damlalarını yeryüzüne bırakmaya başladılar . Sinan ‘sa Metin ‘in üzerine kapanıp “ Ne olur ölme “ diye ağlamaya başladı .Bu arada Kerem Metin ‘in cebinden telefonunu alıp Yeliz ‘ i aradı . Telefonda Yeliz ‘ in “ Seni seviyorum “ sesiyle o an dünya başına yıkıldı .Olay boyunca soğukkanlılığını koruyan Kerem ‘ in gözleri doldu . “ Özür dilerim “ dedi ağlamaklı bir ses tonuyla . “ Ben Metin ‘ in arkadaşıyım .Onun son isteği sizi sevdiğini söylemem oldu . Başımız sağolsun Metin ‘ i kaybettik . Ve telefon yere düşüp parçalara ayrıldı . Onlara kaza yaptıran kedi önlerinden geçti hızlıca . “ Kediye çarpmadık Metin “ diye diz çöküp ağlamaya başladı Kerem .Metin ‘in hala sıkı sıkıya elinde tuttuğu poşete baktı gözyaşlarıyla . Sonrada Poşeti alıp içindeki hediyenin ne olduğuna bakmadan cebinden çıkardığı çakmakla poşeti ateşe verdi . Ve “ Seni sevmişti Yeliz “dedi sessizce yağan yağmurla beraber .
MAYIS 2003


SENİ SEVİYORUM - 1

aşk , love, güller, rose
Resim yazısı ekle
Elinde tuttuğu gazetedeki bir makaleyi okurken duyduğu ses onu kendine getirdi . Yirmili yaşlardaki bir genç yanındaki kıza “Seni seviyorum” diyordu , durağın önünden geçerken . Kızda ona “Biliyorum” diye karşılık veriyordu . O anda gözlerindeki ufak bir ışıltı uzaklara doğru , kadının yosun tutmuş , fosilleşmiş anılarına doğru yol almaya başladı . “Seni seviyorum” diye bir fısıltı çıktı ağzından . En son ne zaman duymuştu onun ağzından o iki kelimeyi . Yıllar önceydi , yaklaşık yirmi sene önce , üniversitede okumaya başladığı ilk sene . O zamanlar daha on dokuz yaşında gencecik. Bir kızdı . Ve bir gün hiç beklemediği bir anda karşısına o çocuk çıkmıştı . İlk başta çocuk ona sevgisini belli etmeye çalışmış o ise bu sevgiden kaçarak kendini unutturmayı denemişti . Ama en sonunda çocuk bir gün onu telefonla arayıp “Seni seviyorum Yeliz” deyip telefonu yüzüne kapattığında anlamıştı başaramadığını . İlk o zaman duymuştu o iki kelimeyi Metin ‘ den . Birkaç gün sonrada buluşmaya başlamışlardı . Gülmeye başladı Yeliz . İlk buluşmaları gelmişti aklına . Nerdeyse kahkaha atacaktı . Usulca etrafına baktı . Ammada kalabalıktı durak . Rezil olacaktı nerdeyse .Ama o kadar komikti ki ilk buluşmalarındaki ilk konuşmalar . kendisini kız yurdundan almış ve beraber yürümeye başlamışlardı . Önce bir suskunluk devresinden sonra Metin başlamıştı konuşmaya
“Eeee hayat nasıl gidiyor”
“ İyi , ya seninki”
“İyiii. Derslerin nasıl”
“İdare eder , ya seninki”
“İdare eder . Kızlar nasıl” ve böyle bir süre uzayıp giden bir diyalog . İlk o gün başlamıştı “Seni seviyorum” demeye . Sonra buluşmaları devam etmiş ve her seferinde defalarca “Seni seviyorum” demiş , kendiside “Biliyorum” diye karşılık vermişti . Ama bir süre sonra korkmaya başlamıştı . Metin İstanbul’da kendisiyse Antalya’da oturuyordu . “Ya Metin’ i ölesiye severde ve okul bitip herkes kendi memleketine döndüğünde beni unutursa ve yaralı kalbimle beraber öylece ortada kalırsam” diye kendini zifiri bir karamsarlığa sürüklemeye başlamıştı . Bu yüzden Metin ‘ e karşı kalbini sıkı sıkıya kapattı . Birden Metin’ in yazdığı şiirler geldi aklına sonra ikisinin hayalleri . O , bir gün ünlü bir yazar olabilmeyi , kendiside ikinci bir üniversite daha okuyup bir iş kadını olabilmeyi hayal ediyordu . Metin hayallerine Yeliz ‘ ide ekliyordu ama Yeliz ‘ in hayallerinde Metin ‘ e yer yoktu . Sonuçta her ikiside hayallerini gerçekleştirdi . Yeliz başarılı bir iş kadını olup Ankara ‘ ya yerleşti , Metin ‘ de ünlü bir yazar oldu . Kitapları yok satıyor , ayrıca bir ekonomist olarak makaleleri gazetelerde yayınlanıyor , televizyonlarda yorumculuk yapıyordu . Yine şiirler geldi aklına . Metin ‘ in birde şiir kitabı yayınlanmıştı . Ama başka bir şiir kitabı yayınlanmamıştı . Kendisinden sonra şiir yazmamış mıydı acaba ? Ne kadarda uğraşmıştı Metin , Kalbindeki o kilidi açabilmek için . Ne kadar çabalamış , didinmiş , nasılda çırpınmıştı . Ama kendisi bir türlü buna izin vermemişti . Çünkü gelecekteki mutluluğu için gerekliydi bu ve başarmıştı da . Şimdi özgürdü , iyi bir mevkisi , bol parası ve lüks bir hayatı vardı . O mutlu bir kadındı . “Gerçektende mutlu muyum” diye düşündü . Dudaklarında beliren ufak bir tebessümle beraber “Hayır” dedi kendi kendine . Yıllarca tek başına mücadele etmişti hayatla . Çok zor günler geçirmiş ve hepsinin üstesinden gelmişti . Ama her zaman ona destek olacak birine ihtiyaç duymuştu . Ağladığı zamanlar bir omuz , güldüğünde kendisine karşılık verecek bir yüz , dertlerini , kederlerini , sevincini paylaşacak biri , her zaman yanında olacak bir insanın eksikliğini hissetmişti . Para , mevki , iyi bir hayat veya diğerleri kendisini mutlu etmiyor , sadece egosunu tatmin etmesini sağlıyordu . Çok istediği özgürlüğünün maliyeti yalnızlık olmuştu . Nerede biteceği belli olmayan ve biteceğini de pek sanmadığı o hain yalnızlık . “Kader” diye düşündü . Belki de yıllar önce kendi kaderini kendi yazmıştı . Ve belki Metin ‘ in kaderini yazan kalemi de kendi ellerinde tutmuştu . Şimdi ne yapıyordu acaba ? Arada bir arardı , Çok enderde olsa arardı . Halini hatırını sorar , birazda havadan sudan bahsederlerdi . Metin’ in her telefon edişinde içten içe onun eskisi gibi seni seviyorum demesini beklerdi . Ama ne yazık ki söylememişti . En son Metinden ayrılırken “Seni seviyorum” demişti . Bir ara Metin evlenmiş ama kısa bir süre sonra boşanmıştı . oda bu hayat yolunda yapayalnızdı .
Yeliz bir anda her tarafı inleten bir gök gürültüsüyle kendine geldi . Saatine baktı ve “Neden bu otobüsleri beklediğin zaman gelmezler” diye düşündü . Başını yana çevirdiğinde biraz önceki kızla çocuğun yanında oturduklarını farketti . Çocuk kıza yine “Seni seviyorum” demiş , kızda ona “Biliyorum” diye karşılık vermişti . “ Metin “ dedi kadın bulutlara bakarak ve bulutlarla beraber ağlamaya başladı . O Metine ağlıyordu , bulutlarsa ona . Tekrar elindeki gazeteye baktı . Bir makalenin altındaki ismi tekrarlamaya başladı .”Metin Erdem” O anda çalan telefonu çantasından çıkardı . Metin yazıyordu telefonun ekranında . Hemen telefonu açıp duraktaki insanlara aldırmadan “Seni seviyorum” diye bağırdı kadın . “Özür dilerim” dedi ağlamaklı bir tonla telefondaki ses . “Ben Metin ‘ in arkadaşıyım .Onun son isteği sizi sevdiğini söylemem oldu . Başımız sağolsun Metin ‘ i kaybettik . Kadın Metin ‘ e ağlıyordu , bulutlar kadına , Metinse kaderine ağlıyordu .

NİSAN 2003

İŞTE GİTTİN

yalnız , üzgün , sad , alone İşte gittin .
Yastayım bugün , yarın , ondan sonraki gün ve ta ki sen gelene kadar . Sen buradan gittiğinde beni de iki parçaya ayırıp birini beraberinde götürdün . Ve beraberinde götürdüğün parçamsa senin mutluluğunu düşünen yanımdı .Burada bıraktığın bencil olan yanım . Beni kendi mutluluğunu , kendi isteklerini kendi benliğini düşünene yanımla başbaşa bıraktın . Şimdi o yarımın kaprislerini , ağlanmalarını , ukalalıklarını çekmek , onun sorunlarıyla uğraşmak zorundayım . Bir zamanlar bir şey işitmiştim televizyonda . “Hani bir solucanı parçalara ayırdığında bütün parçalar canlı kalır ya , acaba en çok acı çeken parça hangisidir ?” diyordu televizyondaki karakter . Bende şu an o parçalara ayrılmış solucan gibiyim . Ve en çok acı çeken , hatta tüm acılarımın toplandığı parçam senden uzakta , burada kalan parçam .
İşte gittin .
Sen yoksun nbir süreliğine , o yüzden bende yokum . Ne yapacağını bilmeyen , ortalıkta aptal aptal dolaşan bir gölge var sadece . Sen yoksun bir süreliğine . Bir şarkılar var seni anlatan , birde şiirler ne anlattığını bilmeyen yada bildiğini anlatamayan . Gittin , gittin ve beni şiirlerimle , senin fotoğraflarınla ve içimdeki bu büyük aşkla başbaşa bıraktın . Bense bu ufacık caddede seni arayamadım , her zamanki gibi seni görebilme ihtimaliyle bakamadım etrafıma . Sadece , belki kalbimi avutur diye seninle tesadüfen karşılaştığımız zamanları hayal ettim . Biliyor musun ? Hayalin bile çok güzeldi .
İşte gittin .
Seni çok özledim . Kendini bu şehirdeyken de özlettiriyordun ama bu çok farklı . Senin bu şehirde olduğunu bilmem bile yetiyordu bazen . Seni kampüste görmek yada yolda görebilme ihtimaliyle etrafı kolaçan ederek yürümek , senin , bu gözlerim kadar küçük olan bu şehrin herhangi bir yerinde olduğunu bilmek , sana her akşam şiirler göndermek yada telefonda sesini duyabilmek yetiyordu bazen . Şimdi bunların hiçbirini yapamıyorum . Senin sesini telefonda bile duyamıyorum . Bunu yapmak elimde olduğu halde yapamıyorum .Ve işte böylece beni çaresizliğimlede başbaşa bırakmış oluyorsun .
İşte gittin .
Çabuk gel ne olur . Gelipte beni başbaşa bıraktığın bu şeylerin arasından çekip kurtar . Beni tekrar gözlerine mahkum et , ellerinle ısıt yüreğimi . Biliyorum gittiğin yerde mutlusun , biliyorum senin mutluluğuna engel olmaya hakkım yok . Ama dedim ya , burada bencil olan yanımı bıraktın . O yanımsa şimdi çok mutsuz . Ne olur çabuk gel .

MAYIS 2003

NE KADAR ÇOK SEVEN VAR SENİ

gölge , el , shadow , hand
Bir ben yok seni seven burda . O kadar kalabalığızki bir görsen . Seni özleyen ben , seni arzulayan ben , seni bekleyen ben , seni hayal eden ben , seninle planları olan ben , seni düşünen ben , daha niceleri ve sadece ben burda öylece durmuş ne olcağını merak ediyoruz .
Diğer benler , bazen öyle bir kavgaya tutuşuyorki senin için , en çok hangimiz daha çok seviyor seni diye , ne yapacağımı şaşırıyorum o zamanlar . Hepsi aynı şeyi iddia ediyor , onu en çok ben seviyorum diye . Bu kavgaların birinde dayanamadım artık , susun diye bağırdım , ayrılın birbirinizden . Hepiniz aynı kişiyseniz bu kavga niye . Hepimiz aynı değiliz dedi içlerinden biri , bir başkasıda onu doğruladı bu mümkün değil diye . Sert sert baktım hepsine , hepiniz birbirinizden farklısınız ama hepiniz aynı kişisiniz , hepiniz benim bi parçamsınız ve ben olmadan hiç biriniz olamazsınız . Kimse sesini çıkarmadı , öylece baktılar yüzüme , O anda içlerinden biri dikkatimi çekti . Kavgalara hiç karışmayan , başı önünde ,öylece sessizce bi köşede duran bi tanesi . Sana benziyen bendi o . Gülümsedim , neden hiç konuşmuyorsun dedim . Sesini çıkarmadı . Başını kaldırıp yüzüme bile bakmadı . Sinirlendim , cevap versene diye bağırdım , ona benziyen bensin sen , ondaki bilinmezleri senin sayende çözebilirim , başını kaldırıp yüzüme baktı . Gözlerini görünce içimi bi korku kapladı . Nedenini bilmiyorum ama bu korkuya engel olamıyordum . Kendimdenmi korkuyodum yoksa sendenmi . Bende başımı eğip oturdum .
Ne kadar çok seni seven varmış , ne kadar çok seviyormuşum seni .

ŞEYTANIMSI MELEK


Ne sevmeyi becerebildim nede sevilmeyi
Ne yaşamayı bildim nede ölmeyi
Ne hakettiğimi alabildim , ne de hakkettiğinizi verebildim
Sınırın ortasında kalmış bir ruhum ben
Ne şeytan olabilmiş nede melek
Bir ruhum ben
Ne var olabilmiş nede yok
İnsan olmaya çalışan bi bedenim
Ne hep olmuşum nede hiç